Aydınlık gazetesi yazarı Tunca Arslan, bugün kaleme aldığı “Yarı tüccar sanatçıların menajerliği” başlıklı yazısında şunları kaleme aldı:
“Bir haftadır kültür-sanat camiasında ve magazin basınında yoğun biçimde konuşulan oyunculuk ajansı sahibi Ayşe Barım olayı ve tekelleşme iddiaları resmi açıdan şimdilik soruşturma şeklinde sürerken, bu olayın herhangi bir hukuki-cezai sonuçla noktalanacağını sanmadığımı baştan söyleyeyim. Sonuçta bir insanın bu piyasada “işini iyi yaptığı için” suçlanması ve pek mantıklı gelmiyor bana ve neresinden bakılsa Ayşe Barım, başarılı ve işini iyi yapan bir menajer!
En genel hatlarıyla oyuncu-ünlü menajerliği, kendi ajansına bağlı sanatçının tanıtım faaliyetleriyle ilgili doğru kararlar vermek ve “belirleyici rol oynamak” şeklinde tanımlanabilir. İlgili olduğu dünyaya, kültür-sanata dair hiçbir özel yetenek gerektirmeyen bir iştir bu. Çalışkan, hırslı, işbilir, doğru bağlantılara sahip, girişken kişiliğiniz, suyun başını tutma beceriniz sayesinde para kazanıp, sanatçınıza para kazandırırsınız. Önemli olan “malınızı” iyi pazarlayabilmek, belirleyici rol oynayabilmektir.
Barım da bu piyasanın kurallarına göre oynuyor, oyunculara doğal olarak “mal” muamelesi yapıyor, değişim değerlerini hesaplıyor, kârlı biçimde pazarlıyor, “kötü paranın iyi parayı kovması” yasası da ister istemez sonuçlarını gösteriyor. O işini iyi yaptığı, belirleyici olabildiği için çok kötü oyuncuların durmadan başrol kapabildiğine de tanık oluyoruz çaresizce.
Eh, bugüne dek ajansa bağlı hiçbir sanatçı da çıkıp “Mal değiliz biz!” demediğine göre, “Ya içindesin çemberin ya da dışında…” gerçeği hükmünü yürütüyor, düzen sürüp gidiyor. Gün geliyor, o çok Atatürkçü, çok modern, çok laik, çok özgürlükçü oyuncu camiası, Disney’in Atatürk dizisini kendi ülkesinde engellemesine gıkını bile çıkaramıyor ama ne gam!
BEETHOVEN’IN ACISI
Kendisini krallardan ve soylulardan üstün gören Beethoven, “Yeryüzünde büyük bir sanat emanetçisi olmalıdır. Sanatçı eserlerini buraya vermeli ve karşılığında kendisi için gerekli şeyleri almalıdır. Ama günümüz koşullarında sanatçı yarı tüccar olmak zorundadır. Buna yürek dayanır mı?” derken çok haklıydı ve gerçek bir acı duyuyordu.
Kilise, saray ya da zengin bir soylunun kanatları altına girmeye yanaşmayan, “patronsuzluk” konusunda sanat tarihinin ilk büyük adımlarından birini atan Mozart kendisini hiçbir zaman satmadığı için Mozart oldu.
Ama şimdi sanat piyasasını bankaların, uluslararası fonların, lobilerin belirlediği bir dünyada, kim çıkıp da küçük aktör Ayşe Barım’a bir laf söyleyebilir, kim başkaldırabilir, gemileri yakmış birkaç isim dışında kim gerçekleri dile getirebilir ki? Büyük çoğunluk gönüllü biçimde yarı tüccar olmayı kabullenmiş durumda, hiç kimse acı duymuyor ve gerçekte kimsenin “bağımsız sanatçı” olmaya, dayanışmaya falan niyeti yok.
Müzik sanatçısı-şarkıcı Aylin Aslım’ın X’teki şu isyanı burada da yankılansın: “Nerde kaldı kadın dayanışması? Ben de onu diyorum ya, nerde kaldı? Koltukların arasına falan iyice baktınız mı? Şeyde de olabilir, son anda değişen dizi/film kadrolarında filan. Evde işsiz oturmaktan intiharın eşiğine gelen kadın meslektaşlarınızda da kalmış olabilir. Bi daha bakın ya üşenmeyin.”
Peki ama siz bu bir haftalık sürede sinema derneklerinin, oyuncu sendikalarının, meslek örgütlerinin ortaya çıkıp da dişe dokunur bir açıklama yaptığını, bu gidişata ya da somut olaya itiraz ettiğini gördünüz mü? Hepsi susuyor, hepsi çekiniyor, bu çarkın dişlileri arasına çomak sokmaktan korkuyor. Sadece kendi aralarında fısıldaşıyorlar, o kadar.
‘VESAYET KIRICILIKTA’ YENİ HAMLE
Meselenin karşı cephesinde ise 2002’den bu yana durmadan “Eserlerimizle, filmlerimizle geldik geliyoruz. Sanat piyasasındaki sol vesayeti kıracağız” diyen iktidar-AKP yanlısı, İslami sanatçı cephesi var. Bunca yıldır onca olanağa ve maddi teşvike rağmen ortaya tek bir yeni eser koyulamaması, tek bir sanatçı yetiştirilememesi bir yana, Gezi’nin tüm hıncını dört-beş kişiden çıkardıkları gibi Ayşe Barım’la ilgili iddiaları da iktidar destekli “vesayet kırıcılıkta” yeni hamle alanı olarak gördükleri çok açık. Bu kesimin kendi içindeki kavga dövüş, ayak kaydırma, destek bölüşememe ve tekelleşme örneklerine şimdilik girmeyeyim ama şunu da söyleyeyim: Ayşe Barım olayından size ekmek ve yeni bir Epstein vakası çıkmaz, hiç girmeyin bu konulara.”